Your address will show here +12 34 56 78
Blog, Genel

Eskiden Kars’ın köylerinde atlarla yolculuk yapanlar beklenirmiş. Atın dolaştığı yerlerden üzerlerine yapışanlar toplanır, saklanır, tarlalara ekilir, ekin olurmuş. Kars’tan Aydın’a göçen gastronomiye ilgisi çok kıymetli bir arkadaşımızın annesinin ağzından dinlediğim bu gerçeklik, tohum dendiğinde ilk aklıma gelendir.

Uzun süre muhafaza edilebilen yapılardır, tohumlar. Gelecek nesillere aktarılmada baş rol oyuncusu konumundadırlar. Biyoloji de tohumun tanımı en anlaşılır dile döllenmiş tohum taslağı ve içerisinde oluşan embriyo olarak anlatılır. Atalık tohum nedir derseniz, hani tarımla, çiftçilikle uğraşan insanlarımızın kıyıya kenara, tülbente sarıp sakladıkları geçmişten günümüze taşıdıkları, bugün genetiği ile ispatlanmış tohum diyebiliriz. Yani nesilden, nesile aktarılan bize ait olan tohum aslında.

 

Geçtiğimiz ay içerisinde Tigem’de ”mirasımız ata tohum” üzerine bir tanıtım lansman toplantısı vardı. Türkiye’den ve hatta yakın ülkelerdeki bizden olan tohum bağışlayıcılarına ödül verildi. Uzun yıllardan beri sakladıkları, biriktirdikleri tohumları Tarım Orman Bakanlığı’na bağışlayan bağışçıları tanıma fırsatım oldu. Bu işe gönül vermiş müthiş insanlarla tanıştım.  Fotoğraflarda gördüğünüz lale şeklindeki biberin tohumu, ödül alanlardan birisi de olan Ferdi Tercanlıoğlu’ na ait. Bursa’da bir “lale biberi” var. Şaşırmayın. Ülkemizin gerçek hazineleri bunlar.

Tigem’den edindiğim bilgiye göre 2019 Haziran’a değin teslim alınan tohum çeşitliliği 1000’nin üzerinde. Bu tohumlar Gen Bankasında koruma altına alınırken, diğer yarısı da kimyasal ve genetik analizlere tabii tutularak sınıflandırılıyor. Kimya olmazsa olmaz, ama tohumların genetiğine bakmadan bize ait diyemeyiz, buna bayıldım. En güzel yanı ise biz tüketicilere kadar ulaşan bir sistem kurulmuş.

2007’den beri hem Türkiye’ de, hem de bir çok ülkede gastronomi temelinde bir çok ürünü yerinde görme fırsatı buldum. Hep hayıflandığımdı; bizdeki ürün çeşitliliği kimse de yok, niye biz kendi ürünümüze, kendi yemeğimize sahip çıkmıyoruz konusu. Oysa o hep konuşulan, herkesin dilinde olan sağlıklı beslenme temelinde de yatandır aslında bu konu.

Bize ait değerlerin kıymetini biz bilirsek, herkes bilecektir. Aslında konu bu kadar basit. Devletin bunu politika olarak korumaya alması olmazsa olmazlardandı. Devlet sahip çıkmazsa markalaşma da sığ kalırsınız. Yani her şey bir bütünde saklı aslında. Gastronominin yıldızları olarak bilinen İtalya’ya, İspanya’ya baktığınızda bunu daha iyi görüyorsunuz.

Atalık tohumlarla üretilen ürünler Kandıra, Düzce sivri biberi, Samsun’un köy salatalığı hani o dikenli olanlardan, Çorum’un 10 dilim kavunu ve Ayaş’ın bodur domatesi gibi bildik sebze ve meyvelerin yanısıra bir de tarlada ekime verilenler var. Gelecek bu konuda daha da güzel gelecek kısacası. Bu projeye sahip çıkarak, tüketici ile buluşmasında başrol oyuncusu olduğunu bildiğim Sevgili Ayşin Işıkgece aklınıza, fikrinize, emeğinize sağlık…

Sabriye Kocabalkan

06,10,2019 – İstanbul Kadıköy 

0

Blog, Genel

Aydın’ı keşfetmek için kıyısından, köşesinden değil, içinden geçmek gerek. Yolunuzu Aydın’a düşürün ve keşfedin. İncirinden, zeytinine, yeşilin o en lezzetli taze otlarına, dağlarına, kestanesine, hikayeleri ile hepimizi etkileyen Efesine, Zeybeğine, arkeolojiden en çok nasibini almış köylerine şöyle bir bakın.

0

Blog

Hatay, sizi şaşırtır.

Sürprizlerle doludur.

Caminin birinin kapısından içeri girersiniz, içinde gördüğünüz minareler değildir sadece.

Mis gibi kokan turunçları hissedersiniz, dünyaya bakışınız değişir.

Yüzyılların birikimini hissedersiniz o güzelim kapılardan içeri girdiğinizde.

Dar sokakları ile yıllara meydan okuyarak ayakta duran evlerin hikayesini yaşarsınız, avluların içinde.

Avluları sizi şaşırtır, içinde göreceğiniz meyve ağaçlarına bakar kalırsınız.

Öyküsü vardır her bir hanenin, kendi yaşanmışlığını anlatan.

Etkilenirsiniz.

Bir solukta kendinizi yüzyıl öncesinden beri o evin insanı hissedersiniz.

İçinde sizi ağırlayan, size gülümseyen insanları yakın akrabanız olmuştur.

Gelecek seyahatiniz planlanmıştır bile, şaşırırsınız.

Hatay’ın o ünlü kahvaltısının zenginliği, birbirinden farklı tatların uyumu, çok çeşitli tabaklardan alınan lokmalara rağmen ağzınızda kalan tat sizi şaşırtır.

Sofraya konulan malzemelerde kullanılan zeytin çeşitliliğine inanmakta zorlanırsınız.

Hatay coğrafyasının zeytin konusunda sessiz kalmasına rağmen içinde bulunduğu topraklar zeytinin anavatanıdır çok bilinmese de…

Halhalisinden Savranisine, Karamanisine yerel zeytinlerinden elde edilen zeytinyağının o kendine has aroması, ‘Bereketli olsun’la başlayan hasatları tadına doyamayacağınız yemekler içindir.

Amik Gölü’nün kurumasıyla elde eldilen müthiş bereketli topraklarında tarım arazileri görürüsünüz boydan boya.

Biberinden pamuğuna, kavununa, bezelyesine, zahterine, patlıcanına, fasulyesine, narına…

Hatay’ın merkezinden Altınözü’ne doğru giderken yolda karşılaşmaya başladığınız zeytin ağaçları, Tokaçlı’ya doğru yol alırken çiftliklerin ve zeytin ağaçlarının heybeti, bakımlı arazileri sizi şaşırtır.

Tarlaların içinden geçerken zeytin ağaçlarının bakımı için üretilen çözümleri görünce, üreticinin geleneksel tatları korumak için kendini geliştirmesi, ‘yeni nesil’ diye tanımlanan çiftçilik anlayışları sizi hayran bırakır.

İstanbulluların hep bildiği, Gemlik’ten aşağı inerken çehreyi değiştiren zeytinliklerinin, Orhangazi’nin zeytin ağaçlarıyla dolu köylerinin, Ayvalık’ın yol boyu gözünüzü kamaştıran zeytin ağaçlarının, Aydın’ın bildiğimiz o büyük zeytin arazilerinin benzerlerine bu coğrafyada rastlayınca şaşırırsınız.

Ülke sınırlarına dayanan zeytin çiftliklerinde kendiniz için rotalar oluşturursunuz, her bahçede ikram edilen yemeklerle birlikte…

Zeytinlerin geleneksel yöntemlerle sabunhanelerde sıkıldığını görebileceğiniz eski yapıları kolayca burada bulabilirsiniz.

“Ya nasıl kalmış bu sabunhaneler bugüne değin?” der, şaşırırsınız.

Hatta yolunuzu Tokaçlı’ya düşürün, Zeytin Mengene Müzesi’ni bir dolaşın.

Zeytinin ana vatanından alıntılar sizi coğrafyanın geçmişine taşısın, zeytiniyle tanıştırsın.

Sizi coğrafyanın dokusuyla sarıp sarmalasın, esintisi mutlu etsin.

Akdeniz Bölgesi’ndeki zeytin üretiminin yüzde 30’unu gerçekleştiren Hatay, bu yüksek pay oranı ile kendi bölgesinde birinci sırada yer alır.

Türkiye’deki zeytin ağacı varlığı bakımından yüzde 10’luk dilimde olan Hatay’ın üretimin yüzde 50’si Altınözü’nde yapılır, öğrendiğinizde şaşırırsınız.

Coğrafi işaretleme çalışmalarının sürdüğü, markalaşmada hızlı adımlarla ilerleyen Hatay, gastronomisinin zenginliğiyle UNESCO tarafından ‘Gastronomi Şehri’ olarak ülkemizde bu unvana sahip ikinci şehir konumdadır.

Zeytinyağı yemeklerinin baştacıdır, şaşırırsınız.

Meyve ve sebzelerin her daim kurusunu da tazesini de aynı tezgahta bulabileceğiniz Hatay sizi şaşırtır.

“Bu nasıl oluyor?”, diye sordurur.

“O hep bildik, tanıdık” dersiniz, taze kekik için…

Ama şaşırırsınız, Zahter Salatası’nı bol Halhali zeytini ile yediğinizde!

Damağınızda kalır elden ele taşınan yüzyılların izi, o yenilen güzelim sarmalarla…

Şaşırırsınız, “Bir tane, bir tane daha” derken, biten tepsiyi görünce.

Sofraya gelen kahve bildik değildir.

Buna rağmen alışkanlık yaratır, şaşırırsınız.

Bir duvarın kenarında rastladığınız güzellik sizi şaşırtır.

Gördüğünüze inanmakta zorlanırsınız.

Hatay künefesi ağzınızda dağılan lezzet patlamasıyla sizi şaşırtır.

Yeniden yemek için tabağa uzanırsınız, yaptığınız sizi şaşırtır.

Tarım ürünlerinin zenginliği değildir sadece sizi şaşırtan…

Doğal ortamında yetişen narından üzümüne, incirine, kekiğine, biberine taze mi taze, lezzetli, bir de güzeldir.

“Hepsi bir arada nasıl olur?” diye inanmakta zorlanırsınız, şaşırırsınız.

Yüzyılların izidir ilmek ilmek dokunan, bayrağımızla sarılan…

Kültürüdür sizi şaşırtan. Hatay bu, sizi şaşırtır!

(Sabriye Kocabalkan – İstanbul Gastronomi Kurucusu)

0

Blog

Karadeniz yamaçları hırçın ve diktir. Ekilebilir alanını azlığına rağmen yetişen bitki örtüsü o muhteşem göz alabildiğine yeşilliği ile sakinleşir, dinginleşir. Tıpkı Karadeniz’in insanları gibi.

Uluslararası endemik bitkiler açısından ise barındırdığı bitkileriyle ülkemizin önemli bölgelerinden biridir. Bu özelliği ve insanlarının kendi içlerine dönük yaşantıları nedeni ile pek de konuşulmaz idi.


Ancak son yıllarda artan farkındalık, turizmde çeşitliliğin yerele kazandırdıkları ile bu içe dönük hal özellikle gastronomi açısından daha bir dışa aktarılma çabasına döndü.  Samsun’da da bunun en başarılı örneklerinden birini görüyoruz. Bu yıl 3.sü düzenlenen “Ot Yemekleri Festivali” nin en ilgi çekici yanı yarışan Ot Yemekleri’nin bol çeşitliliği idi. Baldıran Ot’undan, Kaldirik’a, Isırgan’dan, Tilkişen’e ne var ne yoksa hepsinin yemeği yapıldı. Dut yaprağından yapılan sarma ise benim favorimdi.


Ancak yarışma jürisinin seçtiği yemek ısırganlı kurabiye oldu. Bu sizi şaşırtmasın. Kurabiye nasıl olur demeyin. Yaratıcı Karadeniz kadını bu hikmetinden sual olunmuyor.


Samsun’ un Ot Yemekleri Festivali’nde gördüğüm ve çok da önemli olduğuna inandığım konuların başında ise şehrin tamamı nerede ise bu iş için çalışıyor. Milletvekilinden, Valisi’ne, Belediye Başkanı’na, sivil toplum örgütlerine kadar herkes rolünü benimsemiş ve şehrin kalkınmasında, markalaşmasında üstlerine düşüne görevlerini yerine getirmişler.


Anadolu bir derya deniz. Keşfe değer, peşinden koşulacak pek çok yemekleri var. Öğrenmemiz gereken, anlatmamız gereken.


Uzun bir yolda ilerliyoruz. Bıkmadan, usanmadan.


Sabriye Kocabalkan

0